Mardin 17-25.09.2005

Tuz GölüCumartesi sabahı Selim’le birlikte yola çıkıyoruz. Sular altında kalmadan Hasankeyf’i görüp Malabadi köprüsünden döneceğiz. Bolu'dan sonra ikinci mola Tuz gölünde. ilk gün 12 saatte 982 km. yol yaparak Adana’ya varıyoruz. Bugüne kadar bir günde yaptığımız en uzun mesafe. Yolculuğun akşamki bölümünde yeni doğan dolunay yolumuzu aydınlatıyor.Pazar günü Antakya’ya gidip Annemin yemekleriyle kendimizi besiye çekip dinleniyoruz.
Halep

Ertesi gün, Özel Kalem Müdürü olan kuzenimin sayesinde, Vali’den aldığımız izin kağıdıyla pasaportsuz olarak Halepe gidiyoruz. Sınırdan motosikletlerimizi çıkaramadığımız için bulduğumuz bir araçla yola devam ediyoruz. Aracın şöförü bize rehberlik yapıp Halep'i gezdiriyor.Halep çarşısı rengarenk fakat toztoprak içinde. Suriye paramız olmadığı için bütün ödemeleri rehberimiz yapıyor ve akşam bizi tekrar sınıra bırakıyor. Konsololuktan Suriye gümrüğünü aradıkları için çayımızı içerken işlemlerimiz yapılıyor. izin kağıdımızı gümrükte bırakmak zorunda olduğumuz için Suriye’de bulunduğumuz sürece üzerimizdeki tek kimlik belgemiz ehliyetlerimiz. Hava kararırken döndüğümüz sınırın Suriye tarfından kolaylıkla geçiyoruz fakat bizim taraftaki sınır polisi devriye değiştirdiği için bizi tanımadığından zorluk çıkarıyor. Elimizdeki kağıtla çıkış yapamayacağımızı söyleyen memura, elimizdeki kağıtla çıkış yaptığımızı, giriş yapmak istediğimizi bir türlü anlatamıyorum. Gece karanlığında iki ülke arasında kalmış ve motorlarımıza ulaşamadığımız bir şekilde uzayan konuşmaya rağmen polisi ikna edemiyorum. Gelen nöbetçi amiri Valinin misafiri olduğumuza ikna ederek giriş yapabiliyoruz ancak. Bugün yaşadıklarımız kısa metrajlı bir filme yeterli olur. Geceyi Antakya'da geçiriyoruz.

Yesemek
Ertesi gün ilk durak Hititlerden kalma dünyanın ilk açık hava heykel atölyesi Yesemek. Kilis'i geçtikten Gaziantep'te Halil-Mehmet ustanın elinden kebap ziyafeti var. Birecik'e uğrayıp Halfeti'ye gidiyoruz fakat tekne bulamadığımız için Rumkale'ye gidemiyoruz.









Urfa
Urfa'ya yaklaştığımız yollara serilen biberlerden anlaşılıyor. Urfa’da bizi Vizontele’nin çekimlerine motosikletle Van’a gelen arkadaşlarımız karşılıyor. Akşam yemeğinde sanayide motosiklet tamirhanesinde gazete kağıdı üzerinde lahmacun yiyoruz.
Sabah Harran'a giderken yolda kaşılaştığımız koyun sürüsü bizi hiç umursamadan yoluna devam ediyor.



























Harran
Harran'a vardığımızda güneş iyice yükseliyor, hava çok sıcak.
Dünyanın ilk üniversitesi ile kaleyi gezdikten sonra yola devam.
Şuayip şehri ile Sogmatar harabelerini görebilmek için Mardin’e dağ yollarindan gidiyoruz. Toprak yolda tabela olmadığı gibi yol haritada da görünmüyor. Yol soracak insan da olmadığı için yolu içgüdülerimizle buluyoruz. Tam anlamıyla hiçliğin içinden geçiyoruz, hiç bir şey yok, ot bile.
Güneş, rüzgar ve toz canımıza okuyor. Güneşten yüzümüz yanıyor fakat güneş gözlüğü göz çevresini koruyor. günes gözlügünü çıkardığımızda uzaktan beyaz gözlü kırmızı panda gibi görünüyoruz. Maymun gibi dolaşmaktansa fotoğraftaki gibi bir çözüm buluyoruz. Kirli çamaşir torbalarına ateşle yaklaşmıyoruz patlamasın diye.
















Mardin
Çarşamba akşamı Mardin'e vardığımızda sıcak ve yorgunluktan bitkin durumdayız. Eski Mardin evlerini restore ederek otel haline getiren Erdoba konaklarına yerleşiyoruz






Hasankeyf
Ertesi gün Deyrulzafaran manastırını gezip Midyat üzerinden Hasankeyf'e gidiyoruz.
Ayaklarımız Dicle’nin serin sularında yediğimiz yemekten sonra nehrin üzerindeki çardaktaki uyku bütün yorgunluğumuzu unutturuyor.
Halfeti
Geceyi Mardin'de geçirdikten sonra giderken gezemediğimiz Halfeti'ye uğrayıp tekne kiralıyoruz. Adana'da Selim'den ayrılıp istanbul'a tek başıma dönüyorum. Bir daha sıcaktan şikayet etmeyecek kadar çok yağmura yakalandığım dönüş yolculuğuyla 2.400 km.lik gezi tamamlanmış oluyor.

Hiç yorum yok: