Hırvatistan 15-22.06.2008

Trieste Geleneksel motosiklet gezimiz bu sene iki etaptan oluşuyor. Ekim ayında Suriye-Ürdün-Kızıldeniz turuna zaman ayırabilmek için motorları gemi ile italya'ya gönderiyoruz. Pazar sabaha karşı uçakla gittiğimiz italya'da motorları beklerken deniz kenarında kestirmek iyi geliyor.







Rijeka


Rota italya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Makedonya, Yunanistan. Slovenya'yı geçip Hırvatistan'a girdiğimizde ilk mola ve ekip fotoğrafı Rijeka'da.

Plitvica
ilk durağımız virajlı orman yollarından geçerek Karlovac üzerinden gittiğimiz Plitvica milli parkı.
Vadi içerisindeki 20 kadar gölü birbirine bağlayan irili ufaklı çok sayıda şelale var.
Milli park uykusuz bir gecenin ardından geçirdiğimiz yorucu bir günü unutturuyor. Geceyi burada geçiriyoruz.
Pazartesi sabahı Plitvica'den Dalmaçya kıyılarına doğru yola çıkıyoruz. Yemek molası için Zadar'a giderken yağmura yakalanıyoruz. GPS sayesinde kolay bulduğumuz Fosa restoranına arkamızda su damlaları bırakarak girdiğimizden olsa gerek, nezih bir ortamda yemek yiyen herkes bize bakıyor.


Sibenik
Yemekten sonra Sibenik'e doğru yola devam ediyoruz. Girişinde üzüm bağları olan Sibenik'teki eski şarap fabrikası hala çalışıyor.
Jakova Katedrali Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde. Kaldığımız şirin evin alt katındaki Alman çift gibi ev sahibimiz de motorcu.
Trogir
ikinci ekip fotoğrafı salı sabahı ilk durağımız Trogir`de.












Orta Avrupa'nın en iyi korunmuş Romanesk-Gotik kenti Trogir, güneşli bir günde kilisenin çan kulesinden çok güzel görünüyor.























Split
Biraz dinlendikten sonra öğleye doğru Hırvatistan'ın en büyük şehirlerinden Split'e varıyoruz. Konstantin'in babasının yaptırdığı saray, aradan geçen 1.700 seneye rağmen oldukça sağlam durumda ve ihtişamlı.
Mostar
Bosna Hersek'e geçip Mostar'a hava kararmak üzereyken varıyoruz. ikinci kez geldiğim için mi bilmiyorum ama tanıdık gelen çok şey var. isimler, yemekler, yüzler, herkes biraz Türkçe biliyor. Sınırlar ülkeleri ayırsa da coğrafya ve kültürler çok benziyor. Savaştan kalan duvarlardaki kurşun deliklerini sarmaşıklar kapatıyor artık.

Hava yağmulu olsa da Neretva nehri üzerindeki Mostar köprüsü gece de çok hoş görünüyor.
18 Haziran Çarşamba sabahı Mostar’dan Hırvatistan’a geçiyoruz. Fakat Bosna Hersek Dubrovnik`i Hırvatistan’dan ayırdığı için tekrar Bosna’ya ve Hırvatistan’a giriş yapıyoruz. Aynı gün her iki ülkeden ikişer kere geçmiş oluyoruz.
Bu seneki deniz sezonunu Dalmaçya kıyılarında bir koyda açıyoruz.




















Dubrovnik Dubrovnik’te kalenin içinde sevimli bir apart kiralayıp kendimizi hemen sokaklara atıyoruz. Erkek tarafı gibi davranıp bir düğün alayına karışıyoruz ama boy farkından oraya ait olmadıgımız besbelli. Çek milli maçı sonrası havamız yerinde. Cuma oynanacak Hırvatistan maçı için tatlı bir rekabet yapıyoruz Hırvatlarla sürekli. Dubrovnik dolunayda bir başka güzel.

Perşembe sabahı Türkiye’ye vize uygulayan Karadağ’a sorunsuzca giriyoruz. Risk almak bazen işe yarıyor, yedek rota iptal.
Kotor
Öğle yemeği dik yamaçların eteğinde deniz kıyısındaki Como’ya benzeyen Kotor’da. Taşra şehri görüntüsündeki başkent Podgorica’da bir tur atıp yola devam ediyoruz. Arnavutluk’a yaklaştıkça bozulan yol sınırda stabilizeye dönüşüyor. Sınır kapısı şantiye girişi gibi. Sınır polisi “Türkler kardeşimizdir” diyerek bizi sıradan çıkarıp gölgeye alıyorlar. işlemlerimiz çabucak bitiyor, Tiran’a doğru yola devam.
Tiran Uzun süre komünist rejimle yönetilen müslüman bir ülke olmasından olsa gerek Arnavutluk gittiğimiz hiç bir ülkeye benzemiyor. Trafikte kural yok, iyi olan kazanıyor. Prestij olarak gördüklerinden eski yeni farketmeksizin herkes Mercedes kullanıyor. Tiran komünizm dönemi binaları, büyük meydanları ve anıtlarıyla etkileyici bir şehir.
Cuma sabahı nerdeyse hiç trafik tabelası olmayan Tiran’dan GPS sayesinde çıkabiliyoruz.










Skopje (Üsküp)

Makedonya’ya geçip her iki ülkeye de kıyısı olan Balkanların en derin gölü (288 m) Ohrid gölü kenarında kırmızı alabalık yiyoruz öğle yemeğinde. Kuzeye doğru yemyeşil vadilerin arasından akan Vardar nehri boyunca kıvrılan dağ yollarından Üsküp’e varıyoruz. 500 sene Osmanlı idaresinde kalan şehir cami, han, hamamlarıyla Bursa’ya benziyor.
Ertesi sabah türküsünü mırıldanarak Vardar ovası ve nehrini takip ederek eve dönüş yolculuğuna başlıyoruz. Motorla 12. kez geldiğim Yunanistan artık evimiz gibi. Selanik’te garsonumuz Triantafillos ile hasret giderdikten sonra Agora Meyhanesinde her zamanki masamıza oturup “her zamankinden” diyoruz. Yediklerimiz gezip gördüklerimiz kadar anlatılmaya değer.
Nea Peramos

Geceyi geçirmek üzere Kavala yakınlarında bir koyda duruyoruz. 8 gün, 8 ülke ve 2650 km yoldan sonra soğuk birer birayı ve denize girmeyi hakettik sanırım.

Hiç yorum yok: